28 Haziran 2013 Cuma

Yaşatmak...

      Birden boş bir duvara bakarken kendime geliyorum,bu sessiz evde.Odanın hertarafı sen kokuyor.Bütün duvarlarda bakmaya doyamadığım yüzünü görüyorum.Her nefesi içime çekişimde gözlerim kapanıyor.Açtığımda tekrar sen.Yüzünün her ayrıntısını karşımda görmek için seni yaşatmaya çalışıyorum.İki ucu birbirine yakın tel gibi ince kaşların,sıra sıra göz kapağına değen uzun,ince kirpiklerin,kahverengi ışıltılı gözlerin,ince narin ve sivri burnun,hafif tebessümde ortaya bir cevher gibi çıkan gamzelerin ve koklamaya doyamadığım ipek siyah saçların.Senin her ayrıntını hatırlıyorum.Rüyalarımda hep benimleydin.Uyandığımda tekrar sen.Şimdi nefes almıyor olabilirsin o mezarda.Ama nefes alışının sesini bile hatırlıyorum.Ben bu yıkık dökük evde ölmeyi beklerken,seni hayalgücümle yaşatmaya devam edeceğim.And olsun.


24 Haziran 2013 Pazartesi

Yalnız bir hikaye

    Sıradan bir güne uyanmıştı o sabah...Herzaman ki gibi gözleri kısık,yorgun,bitkin bir şekilde yatağından kalkmıştı.Yine herzaman ki gibi kahvaltı yapmamış;sigarasını yakıp içine,derinlere çekip yavaşça iki dudağının arasından dumanı üflemişti.İçinde sonsuz bir yalnızlık,nedensiz bir mutsuzluk vardı.Eli telefonuna gidiyordu ancak ne arayan ne de mesaj bırakan vardı.
    Koyu,acı bir kahve ile azda olsa kendine geldikten sonra fotoğraf çekmek için sokağa çıktı.Yolda yürürken insanları gözlemliyor,nereye yetişmeye çalıştıklarına bir türlü anlam veremiyordu.Ellerinde dosyalar,sürekli kulağında olan telefonlar,yanlarında eşleri ile dolaşan yapmacık tavırlı her boyutta insanı izliyordu.Onlara kısık gözlerle,imrenerek bakıyordu.Çünkü o "yalnız"dı.Annesi onu doğurabilmek için kendi hayatından vazgeçmişti.Babasını da 3 yaşında iken akciğer kanserinden kaybetmişti.Dedesi onu yanına almış hem annelik hem de yerini dolduramadığı babalık görevini azda olsa yerine getirmişti.18 yaşında dedesinin yanından;Denizli'den ayrılıp Antalya'ya,çocukluğunun geçtiği yere gelmişti.Çünkü bu şehir ona yüzünü sadece fotoğraflarında gördüğü annesini,az da olsa hatırladığı babasını anımsatıyordu.Bu şehirde yine "yalnız"dı.
   Kaleiçinde deniz manzaralı,menekşe kokan küçük bir çay bahçesine oturdu.Manzara o kadar güzeldi ki otururken bile bu güzelliği kaçırmamak için fotoğraf makinesinin deklanşörüne aralıksız basarken,en iyi kareyi yakalamaya çalışıyordu.Hayatta sevdiği şeyler sayılıydı.Kahve,sigara,makinası ve yalnızlığı...Aslında yalnızlığı hiç sevmiyordu ama seviyormuş gibi yapmak daha kolay geliyordu.Birden arkasından "Heeey!" diye bir ses duydu.Kafasını çevirdi ve gözlerini kısarak çocukluk arkadaşını geçte olsa tanıdı.Ayaküstü küçük bir sohbetten sonra masasına davet etti.Arkadaşı onu kırmadı ve kendine bir çay söyledi.Eskilerden konuşup,vakit geçirmeye çalışıyordu.Sonra bir şey farketti.Arkadaşı hiç gülmüyordu.Nedenini sorduğunda ise kız arkadaşından yeni ayrıldığını,6 senelik bir ilişkinin üzerinde bıraktığı alışılmışlığı atamadığını söylüyordu.Onu aralıksız saatlerce dinledi.Ve ona çekimser bir dille bazı tavsiyelerde bulundu.O konuştukça arkadaşı giderek güçleniyor ve gülümsüyordu.Belki'lerin yerini evet'ler aldı,evet'lerin yerini tamam'lar ve tamam'ların yerini hadi.Hadi yap diyordu.Ona şimdi aramasını ve içinden geçenleri söylemesini istedi.Çünkü arkadaşının onu hala çok sevdiğini belli etmesede anlamıştı.Arkadaşı biraz irkilip,derin bir nefes çektikten sonra telefonu kulağına koydu.O telefonla konuşurken ayağa kalktı ve ellerini uçurumun demirlerine koyarak yüzünde rüzgarı hissetmeye çalışıyordu.Telefon kapandıktan kısa bir süre sonra o ilk masaya oturan suratsız arkadaşı ile sevinçle kalkan arkadaşı arasında dağlar kadar fark vardı.Kendine sarılarak teşekkür ettikten sonra oradan ayrıldı.Kafasını yana eğip küçük bir tebessümden sonra yüzü eski halini geri aldı.Ve yine "yalnız"dı.Hava karardığında evine gitmek istemeye istemeye ayakları onu evine getirdi.Sigarasını yaktı,kitabını aldı,yatağına kendini attı.Kitabın daha yarısına gelmeden gözleri çökmüş,uyuyakalmıştı.Yorgun bitkin bir halde uykuya daldı.
   Sabah erkenden kapı çalıyordu.Israrla,ısrarla çalıyordu.Zar zor yatağından kalktı,afallayarak kendine geldi.Kapıyı açtı ve "Süpriiiizzz!".Dün karşılaştığı arkadaşı,elini sımsıkı tuttuğu sevgilisi ve onun tanımadığı bir kaç arkadaşı kahvaltıya gelmişti.O sessiz evine ilk defa birileri geliyordu ve hazırlıksız yakalanmıştı.Onlar kendilerini içeri davet etmesini beklerken o koltuğun üstündeki iç çamaşırını,yerdeki çorabın tekini,tezgahtaki bozulmuş yemeklerini düşünüyordu.Arkadaşlarını içeri davet ettikten sonra hızla ortalığı toplayıp kahvaltıyı yaptıktan sonra sohbete daldılar.Arkadaşı,sevgilisine ve arkadaşlarına onu öve öve bitiremiyordu.Çünkü o bitmiş bir birlikteliği yeniden canlandırmıştı.Sönmüş bir ateşi tekrardan alevlendirmişti...(devam edecek)

23 Haziran 2013 Pazar

Bir ışık...

Birine kapılıyorsunuz.Ondan bir ışık bekliyorsunuz ki sizde emin bir şekilde adım atabilesiniz.Ama ne aydınlık olarak sizin işinize yarıyor nede karanlık olarak size zarar veriyor.Umudunuzu yitiriyorsunuz , aleviniz sönüyor.Ama daha sönmeden sizin ateşinizi körüklüyor.Ve çayır çayır tekrar yanıyorsunuz.Tekrar , tekrar ve tekrar.Bu daha ne kadar gidebilir? Hayatınızı mahvedecek kadar mı? Yada karanlığınıza doğan ışıltılı bir güneş parçası olabilir mi? Size ; bütün o kederi,pişmanlığı ve acıyı unutturacak bir reçetenin ta kendisi olabilir. Yada sizi tek hamle ile sonsuza kadar gözlerinizi kapatabilir.Siz ancak nefes almadığınızı farkettiğinizde anlarsınız , onun sizi öldürdüğünü.

Ayrılıkta asl olan...

Hafif bir rüzgar esiyordu.Saçlarını yalayarak bana geldiğinde kokusunu hissediyordum.Gözlerin de inci gibi parlıyordu.Beni terkettiğin gün...Neden,niçin,niye gibi soruların hepsini sormak istiyordum sana.Sen bunları soracağımı bildiğin için "sorma..."diyordun."Sorma , öyle gerekiyor...".Oysa senin için ne planlarlar kurmuştum,bitmek bilmeyen hayalgücümle.Nasılda kendimi sana teslim etmiştim birçırpıda.Hergüzel şeyin bir sonu olduğu gerçeğini senden öğrendim.Bütün sevgi cümleleri boğazıma dikilmişti.Sonra kalkıp gittin,bir hoşçakal bile demeden.Kalbime o an bir ok girdi,biraz kaldı ama acı vermedi.Ama çıktığında kanayan sızıyı hissediyordum bütün damarlarımda.İçimde bir boşluk oldu sen gidince.Hazırlıksız olduğum için kendime hala kızıyorum.
Eğer şimdi daha mutluysan o yara birnebze kapanabilir.Nerdesin,kiminlesin umurumda değil.Seni hala soranlara överim,övüyorumda.Ben sadece şunu öğrendim ; Unutmak değilde,hatırlamamakmış asl olan...

Radyo metni 1

Yaşadığımız hayat içinde neler yoktur,neler...Sıkıntılar,yıkımlar,hayal kırıklıkları,arada nefeslenmeler,ani şoklar,en yakınlarımızın ve sevdiklerimizin kaybı,meslekte yada iş aleminde zikzaklar,yarım kalan umutlar,keskin virajlı yıllar,bir anda açılıveren ve yeni hayatlara götüren kapılar...İyi ve kötü dönemlerin bir arada yaşaması hayatın ta kendisi değilmidir?Ne olursa olsun önemli olan tek şey vardır."Pes etmemek!".Hayat devam ediyor...

Radyo metni 2

Acısıyla,tatlısıyla,eksiğiyle,fazlasıyla hepimiz bu dünyada yaşıyoruz.Bazı şeyleri eleştiriyor,bazı şeyleri destekliyoruz.Ama yinede eksik birşeyler var gibi.Yeni birşeyler üretemiyor,gelişemiyoruz.Yani ilerleyemiyoruz.Çocuklarımıza güvenle,huzurla bırakabileceğimiz bu dünya yavaş yavaş yok oluyor.Hepimiz bunun farkındayız.Peki sorunu gündeme getirmek yerine , niye çözüm bulmuyoruz?Sayın dinleyen!Sana dünyayı değiştirmen için bir fırsat sunulsa neyi , neleri değiştirirdin?
Olacağı yok ama insan bekliyor,bekliyor işte...